kitap blogları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap blogları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2017 Salı

Stefan Zweig ve Kitapları

Merhaba,
Stefan Zweig'e olan sevgimi her fırsatta söylüyorum bilen bilir. Her ay mutlaka onun kitaplarından en az birini de okuyorum. Bir Stefan Zweig yazısı yazmanın zamanı geldi diye düşündüm.
Bu uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı ama yazarın kitaplarının büyük çoğunluğunu okumuş olmayı bekledim. Şimdiye kadar yazarın 11 tane kitabını okumuşum.
Okuduklarım şunlar:
-Satranç
-Korku
-Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
-Bir Kadının Yaşamından 24 Saat
-Olağanüstü Bir Gece
-Ay Işığı Sokağı
-Mürebbiye
-Bir Çöküşün Öyküsü
-Gömülü Şamdan
-Yakıcı Sır
-Amok Koşucusu



1981 yılında Viyana'da doğan yazar yahudi asıllı olması nedeniyle dönemin nazi baskılarını yaşamış ve eserleri yakılan eserler arasında. Yazarın biyografi alanında çok başarılı kitapları bulunmakta. Bunlardan en ünlüsü benim de aldığım ama henüz okuma fırsatı bulamadığım Üç Büyük Usta kitabı.

Felsefe ve psikoloji alanında aldığı eğitimlerin etkisini kitaplarında görebiliyoruz.
Benim yazarla ilgili en sevdiğim özellik bu sanırım kitaplarında sadece melankoli değil bir psikolojik durum ve tespitler dizisi oluyor.



Yazarın okuduğum ilk kitabı Olağanüstü Bir Gece idi. Ama yazarla yeni tanışacak birine hangi kitapla başlamasını önerirsin derseniz Amok Koşucusu derim. Hikaye kitapları içinde en sevdiğim Amok Koşucusu oldu. Her ne kadar Satranç kitabının kurgusunu ve heyecanlı temposunu sevsem de Amok Koşucusu ilk tercihim olur.



Yazarın bir kaç kitabını okuduktan sonra tarzının genel olarak aynı olduğunu görüyorsunuz. Büyük sürprizler veya şaşırtmacalar yok. Özellikle Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ve Bir Kadının Yaşamından 24 Saat kitaplarını peş peşe okuyunca aynı kitabı okumuş gibi hissedebilirsiniz. Ama inanın okudukça okuyası geliyor insanın.



Hikaye kitapları genellikle 70-80 sayfa kalınlığında hızlı okunan, taşıması kolay ve okuması keyifli kitaplar.
Son zamanlarda instagramın da etkisiyle yazar ve kitapları oldukça popüler durumda.



Bir çok yayın evi yazarın kitaplarını bastı. Benim tercihim İş Bankası Kültür Yayınları'ndan yana oldu size de tavsiye ederim.


Yazarla ilgili en ilginç şeylerden biri eşiyle birlikte intihar ederek yaşamına son vermiş olması bence. Nazi baskısına ve sürekli kaçarak sürdürülen bir hayata dayanamayarak intihar etmişler.


Gömülü Şamdan kitabında da yahudiler için kutsal bir nesne olan şamdanın hikayesini kendi tarzında anlatıyor.

Eğer henüz okumadıysanız Stefan Zweig kitaplarına bir şans verin derim :)

13 Ekim 2017 Cuma

#Temmuz-Ağustos-Eylül 2017 Ne Okudum Ne İzledim?

Tam düzenli olarak her ay ne güzel yazıyorum derken yaz aylarının gelmesi ve ramazan, bayram, tatil üçlemesiyle benim düzen bozuldu. Tam 3 aydır bloga yazmadığımı farkettim.
Yazmak istediğim çok konu birikti ama okuduklarımı düşündüğümde oldukça az kitap okumuşum :( Sıcak havada okumaktansa gezmeyi sevdiğimi anladım. Neyse ki sonbahar geldi ve kahve-kitap günlerimiz başladı :)

O zaman 3 aylık hızlandırılmış özete okuduklarımla başlayayım:

1) Korku - Stefan Zweig 8 / 10




Stefan Zweig kitaplarına olan sevgimi bilen bilir. Ama yazara olan sempatimden değil gerçekten beğendiğim için verdim bu puanı. Korku kitabında hikaye oldukça sürükleyiciydi ve karakterin duygu karmaşasını çok iyi anlattığını düşünüyorum.

2)Havva'nın Üç Kızı - Elif Şafak 5 / 10




Çok sevdiğim bir yakınımın hediye ettiği bu kitaba yanlış bir zamanda başladığımı düşünüyorum. Ramazan ayında başladım ve sıcak ve oruç nedeniyle pek okuyamadım. Kitabı bitirmem çok uzun sürdü o yüzden. Kitaba gelecek olursam; Elif Şafak'ın okuduğum 2. kitabı oldu. Daha önce Aşk'ı okumuştum ve çok beğenmiştim ama bu kitap hakkında yorum yapmakta zorlanıyorum. Ne tam olarak beğendim ne de beğenmedim diyebiliyorum o yüzden orta karar 5 puan verdim.
Kitaptaki kurguyu beğendim aslında flashbackler ile zamanda yolculuklar Aşk'tan da alışkın olduğum bir şeydi. 3 kızdan en çok Peri'nin hayatı anlatılıyor kitapta Şirin ve Mona' nın hikayelerine daha çok değinilmesini tercih ederdim.

3) Ay Işığı Sokağı - Stefan Zweig 7 / 10




Bu kitap da Stefan Zweig sevdiğimi bilen bir yakınımdan hediyeydi. İçerisinde 5 tane hikaye bulunuyor.
İlk hikaye kitaba adını veren Ay Işığı Sokağı tipik Stefan Zweig hikayesiydi ve beğendim ama sonuna gelince bir anlam veremedim. Okumak isteyenler olabilir diye spoiler vermek istemiyorum ama sonuna bir anlam veremedim. 2. hikaye olan Leporella'yı çok beğendim. Baştan sona oldukça keyif alarak okudum.
Geri kalan 3 hikaye de kısa hikayelerden oluşan Stefan Zweig kalemine alışkın olanların beğeneceği türden hikayelerdi.

4) Az Şekerli - Sait Faik Abasıyanık 6 / 10




D&R 'ın bir kaç ay önce düzenlediği 3 al 2 öde kampanyasından Sait Faik'in 2 tane kitabını almıştım. Bunlarda biri de Az Şekerli idi. Daha önce okul kitapları dışında yazarın hiç hikayesini okumamıştım. Yazarın hikayelerinin pek fazla bana hitap etmediğine karar verdim. Çünkü hikayeleri okuduktan sonra genel tepkim şu şekildeydi:
"Ee bitti mi şimdi bu ?"
Bu sebeple çok keyif alarak okuduğumu söyleyemeyeceğim.

Okuduklarım maalesef bu kadardı. Yaz ayları olduğu için kitaptan çok dergi ya da sosyal medya yazıları okudum sanırım.

Müzik tavsiyesi olarak ise son zamanlarda heerrrkess ama herkesin dinlediği Manuş Baba'yı yazıyorum. Yoktur ama hala dinlememiş olan varsa dinlemesini öneririm :)



2 Temmuz 2017 Pazar

#Haziran 2017 Ne Okudum Ne İzledim?

Her ay gecikmeli yazdığım aylık rapor yazımı bu sefer kabul edilebilir bir zamanda yayınlayabilmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Haziran ayı ramazan ayı olduğu için öncelikle herkesin geçmiş bayramını kutlarım.
Ramazanda beni en zorlayan şey uykusuzluk bu nedenle fırsat bulduğum her an uyuyorum ve bu da bu ay okuduğum kitap sayısına yansıdı.
Bu ay 3 kitap okudum ve üçü de Stefan Zweig kitabı :)
Son zamanlardaki favori yazarım olan Stefan Zweig ile ilgili yakın zamanda bir yazı yazmayı da düşünüyorum.

1) Yakıcı Sır - Stefan Zweig 9 / 10


 Stefan Zweig'in yine muhteşem bir kitabıydı. Çapkın bir baron, gençlik döneminin sonlarına gelmiş bir kadın ve onların sırrının etrafında çocukluktan yetişkinliğe adım atan Edgar'ın hikayesi. Her ne kadar tanıdık bir hikaye olsa da Stefan Zweig'in muhteşem kalemiyle okunmaya değer, son derece sürükleyici bir kitap. 

2) Gömülü Şamdan - Stefan Zweig 8 / 10


Yahudilerin kutsal emaneti şamdanın ve Benjamin'in anlatıldığı kitap en uzun sürede okuduğum Stefan Zweig kitabıydı sanırım. Bunun nedeninin konunun beni pek çekmemesi olduğunu düşünüyorum. 

3) Bir Çöküşün Öyküsü - Stefan Zweig 9 / 10


Öncelikle fotoğrafın çözünürlüğü için özür dilerim. Gece uyumadan önce son bir gayretle kitabı bitireyim dedim ve bu fotoğraf çıktı. Bir Çöküşün Öyküsü merak ettiğim kitaplardan biriydi ve oldukça beğendim. Tam bir Stefan Zweig kitabı. Okumayanlara tavsiye ederim.

Okuduklarım böyleydi. İzlediklerim ise bu ay yok denecek kadar az. İftar sonrasında direkt uyuduğum için bir şey yapmaya zamanım olmuyordu.

1) Fantastic Beasts and Where To Find Them 8 / 10


Nasıl bir Harry Potter hayranı olduğumu bilen bilir. O büyülü dünyanın içerisinden hala çıkamayanlardanım ben de. Ama maalesef Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? filmi çıktığında sinemada izleyememiştim. Bu arada onu hallettim ve oldukça beğendim. Harry Potter sevenler mutlaka izlesinler.

Bu ay böyle geçti. Son olarak size tavsiyen benim dün akşam gitme fırsatı bulduğum Tarkan konserine bilet bulabilirseniz gidin mutlaka. Megastarı Harbiye Açıkhava Sahnesinde izleyin. Tarkana yeniden hayran olacaksınız.



17 Kasım 2016 Perşembe

2016 Tüyap Kitap Fuarı

Geçen seneki fuar yazısını yazmamın üstünden 1 yıl geçmiş ben resmen şokk! (Bahsettiğim yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.)
Bu senede fuar kapılarını açar açmaz gittim, gezdim, inceledim vee sizler için yazıyorum :)
Yazıyı yazmak için anca fırsat bulmuş olsam da fuara 12 Kasım cumartesi yani açıldığı gün gittim. Fuar kapılarını saat 10:00'da açıyor. Sizlere de tavsiyem benim gibi sabah saatlerini tercih etmeniz.Fuar bu sene geçen seneye göre daha sakindi. Belki ben ilk gün ve erken saatte gittiğim içindir ama stantları rahatlıkla ve keyifle dolaşabildim. dönüş yolunda da geçen seneki gibi izdiham olmaması mutluluk vericiydi.


Bunlar fuardan aldıklarım. Normalde internetten aynı fiyata alabileceğim kitapları fuardan almayı tercih etmiyorum. Malum fuar alanı Beylikdüzü'nde olduğu için taşımaya değmiyor. O yüzden sizlere de tavsiyem gerçekten indirim oranları iyi olan kitapları fuardan almayı tercih etmeniz geri kalanları için online satış yapan siteler de yaklaşık aynı indirim oranlarını sunuyorlar.
Tabii ben kitabımı illa göreceğim kendim satın alacağım diyenlerdenseniz orasını bilemem.


Öncelikle Go Kitap'tan aldığım 'Benim Uzak Yıldızım' ve 'The 100' kitaplarından bahsedeyim. Go Kitap fuara özel tüm kitapları 12 TL'den satış yapıyor bu arada.  Biraz gençlik romanı tarzı oldu ikiside ama The 100 çok merak ettiğim bir kitap o yüzden yakın zamanda okunacaklar listemde. Fantastik ve bilim kurgu konulu kitaplara oldum olası bir sempatim olmuştur zaten.


Eve geldiğimde farkettim ki bu sene şiir kitaplarından gitmişim. Ahmet Telli'nin daha önce hiçbir kitabını okumamıştım ama bir arkadaşımın tavsiyesiyle denemek istedim.


Son zamanlarda Instagram'ın popüler yazarı Stefan Zweig'in Olağanüstü Bir Gece kitabını aldım hatta okumaya başladım. Instagram'da hep Satranç kitabını görsem de benim tercihim bu oldu.70 sayfalık incecik çıtır çerez bir kitap.



Geçen sene fuarın en beğendim kısmı sahafların bulunduğu salon olmuştu ve adeta kendimi kaybedip bir sürü kitap almıştım o salonda. Bu sene benim beklentim çok yüksek olduğundan mıdır bilmem beklediğim kadar iyi değildi. Sahaf standı sayısı azalmış gibi geldi bana ve geçen seneki ruh yoktu. Bir tek Ömer Seyfettin'in öykülerinden oluşan bir kitap aldım.


Bunlarda fuardan aldığım kitap ayraçlarım. Konuşan ayraçlar çok hoşuma gitti. Mıknatıslı ayraçlara ise hiç dayanamıyorum. Fuardaki modellerin neredeyse hepsinden bende olduğu için değişik bir şeyler bulmakta zorlandım ve bu hippi amcayı aldım en sonunda.

Bu yılki fuarda böyle geçti. Gelecek yılki fuarda görüşmek üzere.

23 Haziran 2016 Perşembe

Doctor Who: 11 Doktor 11 Öykü


Herkese merhaba, 
Uzun süredir elimde olan Doctor Who 11 Doktor 11 Öykü'yü bitirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum:)
Öykü arasına başka bir kitap daha sıkıştırdığım için bu kadar uzun sürdü aslında. Normal şartlar altında fabtastik bir kitabın hele hele bu kitabın bu kadar uzun sürede bitmemesi mümkün değil. 
Daha önce Doctor Who'nun dizisini izlememiştim. Takıntılı bir insan olduğum için bir diziye başlarken ilk bölümünden hatta pilot bölümden başlarım. Doctor Who'ya niyetlendiğimde ise ilk bölüm çok eski olduğu için kalite o kadar düşüktü ki Nokia 3310'la mı çekmişler acaba diye düşündüm ve izleyemedim. 
Dikkat bu yazı spoiler içeriyor olabilir!!!
Diziyi izleyemesem de konuya hakimim ve İthaki Yayınlarından çıkan kitabını severek okudum. Kitabı çok beğendim. Öykü öykü olmadı ve farklı yazarlar tarafından yazılması hoşuma gitti. En merakla beklediğim en son hikaye olan Neil Gaiman'ın yazdığı öykü oldu. Öykülerin birbirinden bağımsız olması okuma kolaylığı da sağlıyor.


Açıkçası bir favori öykü seçmekte zorlanıyorum. Ama ilk aklıma gelenler Philip Reeve, Malorie Blackman, Derek Landy ve Neil Gaiman'ın öylüleri. 
Okumanızı tavsiye ederim oldukça keyif aldığım bir kitap oldu ve listemden bir kitap daha eksildi. 


Sanırım okumaya başlayacağım yeni kitabım kitaplığımda uzun zamandır beni bekleyen Madam Bovary olacak. Listeyi tamamlamaya bir adım daha yaklıştım :)


29 Mayıs 2016 Pazar

Alacakaranlık Sil Baştan


Herkese Merhaba,

Bilen bilir Alacakaranlık Serisi'nin bende yeri ayrıdır. 4 kitabını da çok severek okumuş 5 filmi gözümü kırpmadan izlemiştim. Aradan 10 yıl geçtiğine inanamıyorum ama geçmiş.
Epsilon Yayınlarından çıkan Alacakaranlık 10. Yıl Özel kitabını görünce çok sevindim ve soluğu kitapçıda aldım. 2 kitabın birleşimi olan oldukça kalın bir kitap. İlk tarafı daha önce okuduğum Alacakaranlık iken arkası yeni bir versiyon olan Yaşam ve Ölüm.

Aslında okunacak kitaplar listemdeki kitaplar bitene kadar yeni kitap almama kararım vardı ama bu kitabı görünce dayanamadım ve 10 yılın hatrına araya sıkıştırabilirim diye düşündüm. Bildiğiniz gibi aslında Doktor Who 11 Doktor 11 Öykü'yü okuyorum şu anda ama 5. Öyküye başlamadan önce araya Yaşam ve Ölüm'ü sıkıştırmayı başardım.

Buradan sonrası ağır miktarda SPOİLER içermektedir.

Gelelim kitaba. Uzun zamandır Midnight Sun'u beklediğim için sadece bir yeni versiyon olduğunu duyunca şaşırdım. Ama seriyi o kadar seviyorum ki tabii ki merak içerisinde okudum. Dikkat! kitapta bütün karakterlerin cinsiyeti değişiyor. Kitabın en büyük numarası bu hatta tek numarası bu da diyebilirim. İnsan esas kızımız Bella gitmiş yerine insan esas erkeğimiz Beau gelmiş. Vampir esas erkeğimiz Edward gitmiş yerine vampir esas kızımız Edythe gelmiş. Sadece baş karakterler değil kitaptaki tüm kadın karakterler erkek, erkek karakterler kadın olmuş (Charlie ve Renee hariç) Fikir güzel zayıf insan tarafın erkek karakter güçlü vampir tarafın kadın karakter olma fikrini sevdim ben ama kitabı okumaya başladığımda açıkçası biraz hayal kırıklığı yaşadım.

Özellikle ilk bölümler hikaye beni bir türlü sarmadı. Nedenini pek anlayamadım normalde Bella'nın ağzından okuduğum bu akşam Charlie'ye ne yemek yapsam düşüncelerini Beau ile özdeşleştiremedim. İlk bölümler o kadar kızsal melodramlar içeriyordu ki belkide erkek karakterle özleşleştiremedim bu durumu ve keşke bu versiyonda hikaye yine kız karakterin ağzından yani Edythe tarafından anlatılsaydı diye düşündüm. Yazar Stephen Meyer önsözde 10. yıl için planlar yapılmaya başlandığında yeni bir kitap yazmaya zaman olmadığından bahsediyor. O yüzden belki bunu yapmak için yeterli vakti yoktu ama yıllar oldu yaa. Stephen Meyer'e sitemlerimi sunuyorum. (kendisinin ne kadar umrunda olur bilemem ama) Ne demek vakit yok. En son kitap çıktığından beri kaç yıl geçti. Midnight Sun'dan ümidini kesti artık insanlar kitap ortada yok. Neyse ben sitemlerime daha sonra devam ederim kitaptan bahsetmeye devam edeyim.

Kitabın ilk 250 sayfası neredeyse aynı sadece karakterlerin isimleri için word dosyasında düzenleye basmış sanırım yazar. Ortalarda bazı değişiklikler oluyor ve sonu değişmiş. Okumayı düşünenler için sürprizini kaçırmak istemem. yeni sonu aslında teorik olarak beğendim ama oluş şeklini beğenmedim. Edward ve Bella'dan o kadar uzaktı ki yeni bir versiyon değil de tamamen başka bir hikaye gibi geldi. Dönüşüm geçirirken Bella'nın başından ayrılmayan Edward nerdee Beau'nun başında o acılar çekerken gevezelik yapan Edythe nerde yanii. Adam acı çekiyo bilinci yerinde değil kız vır vır konuşuyor. Böyle bir şeyi Edward asla yapmazdı hikayenin bu kısmını çok saçma buldum. Ama böyle de olabilirdi düşüncesini sevdim. Diğer kitaplar için bu versiyon devam etmeyeceğine göre böyle bir son çok daha iyi olmuş bence.

Sonuç olarak yeniden Alacakaranlık dünyasına dönmek güzel oldu. Kitaptan beklentim daha fazlaydı ama kötü de değildi. E tabii bir Alacakaranlık değil ama olsunn :)



Not: İlgilenenler için Üsküdar Kitap Fuarı dün başladı. Ben dün fuarı gezdim oldukça da beğendim. Fırsatınız olursa uğramanızı öneririm.

23 Ocak 2016 Cumartesi

Uğultulu Tepeler


Yeni yıl kararım olan kitaplığımdaki henüz okumadığım ve yarım bıraktığım kitaplardan şurada bahsetmiştim. Veee varan bir.
2016'nın ikinci listemin ise ilk okunan kitabı Uğultulu Tepeler'i okudum ve izlenimlerimi yazmak istedim. 


İtiraf ediyorum Uğultulu Tepeler kitabını Twilight'ta Bella'nın sürekli bahsetmesi nedeniyle merakımdan almıştım. Kitabı aldığımda tarih atmışım. Neredeyse 3 yıl oluyor...Kitabı neden yarım bıraktığımı hatırlamıyorum muhtemelen daha sonra aldığım bir kitap daha çok dikkatimi çekti ve bu kitap kitaplığın ücra bir köşesine bırakıldı.
Aşk romanlarını pek sevmem ve okumam ama ingiliz klasiklerini severek okuyorum. O küçük hanımefendiler ve beyefendilerin masalsı hikayesi hoşuma gidiyor.
Ama Uğultulu Tepeler ne benim daha önce okuduğum İngiliz klasiklerine ne de sıradan aşk romanlarına benziyor. Daha çok karanlık, intikam ve bencillik dolu bir hikaye. İyi yürekli bir adamın Heathcliff adında bir çocuğu evlat edinip büyütmesiyle başlıyor. Tam olarak bir "besle yetimi oysun gözünü" hikayesi de diyebiliriz aslında.
Dikkat! Bu yazı spoiler içerir.

Kitap alışılmışın aksine baş karakterdeki kızın ağzından değil evin kahyası Bayan Dean'in ağzından anlatılıyor. Evin kahyasının her olayın içinde olması sürekli kapı dinleyip her şeye burnunu sokması bana biraz Aşk-ı Memnu Matmazel'i hatırlattı açıkçası. Kaprisli Catherine'de biraz Bihter'e benzemiyor değil hani. Ama evlat edinilen çocuğun Behlül'le ilgisi yok neyse ki.
Heathcliff daha çok saf kötülük başka bir deyişle şeytanın İngiltere temsilcisi. Bir insan bu kadar mı kötü olur bu kadar mı gaddar olur okurken şok geçirip durdum. Tamam seviyorsun da kardeşim insan gibi sev yine sev dedim durdum. Heathcliff  bütün duyguları uçlarda yaşayan biri. Sevdiğinde de nefret ettiğinde de çok tehlikeli.  
Bir yanda kibar, kültürlü ve iyi bir aileden gelen Edgar Linton diğer yanda kabalığı ve cahilliği yüzünden hor görülen Heathcliff.
Catherine tercihini mantıktan yana kullansa da Heathcliff onun sonu oluyor ve trajik bir şekilde ölüyor. Heathcliff ise intikamını Linton kanı taşıyan herkesten ve tüm insanlıktan alıyor.
Kitapta karanlık ve çok güçlü bir aşk anlatılıyor.
Benim kitapta en çok hoşuma giden şey ise genelde bütün klasiklerde ortak nokta olan kitaba ve öğrenmeye verilen önemdi. İnsanların kendisini eğitebileceği çok az şeyin olduğu o dönemde kitaplara verilen değer o kadar büyük ki kitap okumamak hor görülmek için yeterli bir sebep. İnsanların zamanlarını kütüphanede geçirdiği bir dönem gibi geliyor.
Uğultulu Tepeler değişik tarzı ve güçlü anlatımıyla okumaktan memnun olduğum ve sizlere de tavsiye edebileceğim bir kitap. 
Listedeki kitaplar için iyi bir başlangıç olduğuna inanıyorum.