1 Eylül 2016 Perşembe

Hoşgeldin Eylül


Herkese selamlarr,
İçimde bir neşe bir mutluluk anlatamam. Bilen bilir yazı, güneşi ve sıcağı hiç sevmem. O yüzden son bir kaç aydır genel bir mutsuzluk içindeydim. Güneşle derdin ne derseniz benim onunla bir derdim yok onun benimle derdi var :( Güneş alerjisi diye berbat bir dertten muzdarip olduğum için yaz mevsimi benim için işkence gibi geçiyor.
Neyse ki en sevdiğim mevsim sonbahara kavuştum. Eylül ayını çok severim hem güneşin tepemizden çekilmesi hem de okulların açılması nedeniyle kırtasiyelerde başlayan heyecan :)
Eylül hep yeni başlangıçlar gibi gelmiştir bana. Yepyeni ve musmutlu başlangıçlarınız olsun ...

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Karadeniz-2016



Herkese merhaba,
Uzun bir ara oldu ama gerek Ramazan nedeniyle düşük güç modunda yaşamam gerek ülkemizde yaşanan üzücü olaylar nedeniyle bir türlü fırsat bulamadım. Temmuz ayında 9 günlük bayram tatilini çoğunluğun yaptığı gibi güneyde sahil kenarında değil ülkemizin kuzeyinde karadenizde geçirdim ve iyi ki öyle yapmışım. 
Bilen bilir genel olarak yaz mevsimini ve sıcağı sevmem. O yüzden karadeniz tatili benim için mükemmel oldu. 
Evett o zaman koltuklarınıza yerleşin ve yolculuğa başlayalım.



Biz İstanbul'dan arife günü yola çıktık ve direkt olarak Rize'ye Fırtına Deresi'ne gittik. Uzun bir yolculuk oldu ama oldukça keyifliydi. Biz yoldayken yağmur başlafı derenin üzerinde oluşan gökkuşağı bütün yorgunluğumuzu aldı götürdü resmen. 

Biz ilk gece Fırtına Deresi üzerindeki yukarıda fotoğrafta gördüğünüz gibi çayların içinde olan Dere Otel'de kaldık. 


Ertesi sabah kahvaltı için çayların arasından akanıp dereye karışan suları geçerek meşhur Ayder Yaylası'na çıktık. 


Şunu söyleyebilirim ki karadenizde en beğendiğim il Rize oldu. Doğası, insanları, çayı, yaylaları ile ba-yıl-dım. 

Rize için "Yağmurun çaya dönüştüğü şehir" diyorlar. Kesinlikle doğru içtiğimiz çayın lezzeti bambaşkaydı. 

Öğleden sonra hiç ayrılmayı istemesem de Rize'den ayrılıp Artvin Karagöl'e doğru yola çıktık. Karagöl'e ulaşana kadar uzunca ve birazda zorlu bir yol gitmemiz gerekti. Gölü oldukça beğendim ama çevresinde insanların sürekli piknik yapar halde olmaları ve doğayı bozmaları hoşuma gitmedi. 
Bir gece Artvin'de kaldıktan sonra ertesi gün Batum'a geçmek için Sırp Sınır Kapısı'na doğru yola çıktık.

Zorlu bir sınır geçişinden sonra Batum'a ulaştık. (Haftasonları ve bayramlarda çok kalabalık oluyormuş. Bunun üstüne sıra olma kültüründen uzak insanların olması oldukça zor anlar yaşattı.) 
Karadenizden sonra Batum bana çok sıcak geldi. Bir yanda eski ve yıkılmaya yüz tutmuş yapıları bir yanda avangard lüks otelleri ile ilginç bir sentez oluş Batum. Çok meşhur olan botonik parka( neden meşhur olduğunu anlamadım Emirgan korusu ya da Atatürk Arboretumu'ndan bir farkı yok bence), teleferikle çıkılan seyir terasına ve Osmanlı'dan kalan şehirdeki tek camii olan Orta Camii'ye gittik. Eğer kumar-alkol-otel üçlüsünden hoşlanmıyorsanız Batum'a gitmek hayatınıza çok bir şey katmayacaktır.

Batum'dan sonra ülkemize dönüp Trabzon'a geçtik. Sümela Manastırı'nı görmeyi çok istesemde restorasyonda olduğu için kapalıydı ve gidemedik. Trabzon'da Sera Gölü'ne gittik. ( Uzungöl hakkındaki doğasının bozulduğuna dair olumsuz söylemlerin etkisiyle) Sera Gölü ziyaret edilebilecek güzel bir yer ulaşımı d oldukça kolay. 
Trabzon'dan çıkıp Ordu'ya doğru yola koyulduk. Bütün karadenizde trafik olan tek yer Ordu. Teleferikle meşhur Boztepe'ye çıktık. Bir İstanbullu olarak Pierre Loti ile arasındaki farkı bulamadım. Ordu da şehir dokusunu korumayı başaramayan şehirlerden biri olmuş maalesef. O yüzden Ordu'da çektiğim fotoğraflardan beğenip birini koyamadım. 
Yeniden yollara düştük be bafrada pide yiyip Sinop'a geldik. Sinop'a ulaştığımızda geceydi ve adeta güneyde bir tatil beldesine gelmişiz gibi insanlar hunharca denize girdiği için otel bulmakta zorlandık. 

Ertesi sabah Sinop'un meşhur Erfelek Şelaleleri'ne doğru yola çıktık. Şelale kenarında bir tesis olur kahvaltımızı orda yaparız diye düşünmüştük ama sadece önünde uzun kuyruklar olan bir gözlemeci vardı maaleaef. Fotoğrafta gördüğünüz şelalenin sadece küçücük bir kısmı takım şelaleleri görebilmem için metrelerce tırmanmak gerekiyor önceden uyarayım 😁
Şelale, göl ve akarsulara doyduktan sonra  Sinop'tan da ayrılıp Kastamonu'na doğru yola çıktık. Karadenizde en beğenidiğim şehirlerden biri de Kastamonu oldu.

Şehir merkezindeki Kadıoğlu Konak'ta kaldık. Sahipleri ve çalışanları o kadar iyi ve nazikler ki yolunuz Kastamonu'ya düşerse tercihiniz kesinlikle Kadıoğlu Konak olsun. 
Kastamonu evleriyle, insanlarıyla ve doğasıyla dokusunu koruyan bir şehir olmuş ve bu çok hoşumuza gitti.
Kastamonu'da yemek için Münire Sultan Sofrası'nı tercih ettik. Yöresel lezzet bandumayı çok beğendik. Alışverişinizi Münire Sultan çarşısından yapabilirsiniz.
Kastamonu'da Saat Kulesi'ni, Kastamonu Kalesi'ni, Yakup Ağa Külliyesi'ni ve Said Nursi'nin kaldığı evi ziyaret edip çekme helvalarımızı alıp zorda olsa ayrıldık. 

Dönüş yolunda Safranbolu üzerinden gelelim ve meşhur evlerini görelim dedik. Orijinal evlerin bulunduğu Yörük Köyü'ne geldiğimizde sıcaktan bayılmak üzereydim. Karadeniz dönüşü artan sıcaklık dayanılmaz bir hale geldi ve İstanbul'a dönmeyelim diye ağlamak üzereydim. 
Her ne kadar Safranbolu'yu gezmeyi çok istesemde havanın daha serin olduğu sonbahar aylarında tekrar gelmek üzere ayrılmak durumunda kaldık.
5 gece 6 günden oluşan karadeniz turumuzun tadı damağımızda kaldı. Göremediğiniz ve görüpte tadına doyamadığımız yerler için yeniden gidebilmek ümidiyle sonlandırdık. Doğayı seven herkese gidip görmelerini tavsiye ederim.

23 Haziran 2016 Perşembe

Doctor Who: 11 Doktor 11 Öykü


Herkese merhaba, 
Uzun süredir elimde olan Doctor Who 11 Doktor 11 Öykü'yü bitirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum:)
Öykü arasına başka bir kitap daha sıkıştırdığım için bu kadar uzun sürdü aslında. Normal şartlar altında fabtastik bir kitabın hele hele bu kitabın bu kadar uzun sürede bitmemesi mümkün değil. 
Daha önce Doctor Who'nun dizisini izlememiştim. Takıntılı bir insan olduğum için bir diziye başlarken ilk bölümünden hatta pilot bölümden başlarım. Doctor Who'ya niyetlendiğimde ise ilk bölüm çok eski olduğu için kalite o kadar düşüktü ki Nokia 3310'la mı çekmişler acaba diye düşündüm ve izleyemedim. 
Dikkat bu yazı spoiler içeriyor olabilir!!!
Diziyi izleyemesem de konuya hakimim ve İthaki Yayınlarından çıkan kitabını severek okudum. Kitabı çok beğendim. Öykü öykü olmadı ve farklı yazarlar tarafından yazılması hoşuma gitti. En merakla beklediğim en son hikaye olan Neil Gaiman'ın yazdığı öykü oldu. Öykülerin birbirinden bağımsız olması okuma kolaylığı da sağlıyor.


Açıkçası bir favori öykü seçmekte zorlanıyorum. Ama ilk aklıma gelenler Philip Reeve, Malorie Blackman, Derek Landy ve Neil Gaiman'ın öylüleri. 
Okumanızı tavsiye ederim oldukça keyif aldığım bir kitap oldu ve listemden bir kitap daha eksildi. 


Sanırım okumaya başlayacağım yeni kitabım kitaplığımda uzun zamandır beni bekleyen Madam Bovary olacak. Listeyi tamamlamaya bir adım daha yaklıştım :)


12 Haziran 2016 Pazar

İyi haftalar :)


Günaydınn
Herkese iyi haftalar sendromsuz pazartesiler.
Umarım bu hafta da göz açıp kapayıncaya kadar geçer bir an önce hafta sonu gelir.
Güzel bir hafta olması dileğiyle...
*MErak edenler için fotoğrafı Üsküdar Nev Mekan'da çekmiştim. Çok tatlış bir mekan kitabınızı alıp gitmenizi öneririm.

29 Mayıs 2016 Pazar

Alacakaranlık Sil Baştan


Herkese Merhaba,

Bilen bilir Alacakaranlık Serisi'nin bende yeri ayrıdır. 4 kitabını da çok severek okumuş 5 filmi gözümü kırpmadan izlemiştim. Aradan 10 yıl geçtiğine inanamıyorum ama geçmiş.
Epsilon Yayınlarından çıkan Alacakaranlık 10. Yıl Özel kitabını görünce çok sevindim ve soluğu kitapçıda aldım. 2 kitabın birleşimi olan oldukça kalın bir kitap. İlk tarafı daha önce okuduğum Alacakaranlık iken arkası yeni bir versiyon olan Yaşam ve Ölüm.

Aslında okunacak kitaplar listemdeki kitaplar bitene kadar yeni kitap almama kararım vardı ama bu kitabı görünce dayanamadım ve 10 yılın hatrına araya sıkıştırabilirim diye düşündüm. Bildiğiniz gibi aslında Doktor Who 11 Doktor 11 Öykü'yü okuyorum şu anda ama 5. Öyküye başlamadan önce araya Yaşam ve Ölüm'ü sıkıştırmayı başardım.

Buradan sonrası ağır miktarda SPOİLER içermektedir.

Gelelim kitaba. Uzun zamandır Midnight Sun'u beklediğim için sadece bir yeni versiyon olduğunu duyunca şaşırdım. Ama seriyi o kadar seviyorum ki tabii ki merak içerisinde okudum. Dikkat! kitapta bütün karakterlerin cinsiyeti değişiyor. Kitabın en büyük numarası bu hatta tek numarası bu da diyebilirim. İnsan esas kızımız Bella gitmiş yerine insan esas erkeğimiz Beau gelmiş. Vampir esas erkeğimiz Edward gitmiş yerine vampir esas kızımız Edythe gelmiş. Sadece baş karakterler değil kitaptaki tüm kadın karakterler erkek, erkek karakterler kadın olmuş (Charlie ve Renee hariç) Fikir güzel zayıf insan tarafın erkek karakter güçlü vampir tarafın kadın karakter olma fikrini sevdim ben ama kitabı okumaya başladığımda açıkçası biraz hayal kırıklığı yaşadım.

Özellikle ilk bölümler hikaye beni bir türlü sarmadı. Nedenini pek anlayamadım normalde Bella'nın ağzından okuduğum bu akşam Charlie'ye ne yemek yapsam düşüncelerini Beau ile özdeşleştiremedim. İlk bölümler o kadar kızsal melodramlar içeriyordu ki belkide erkek karakterle özleşleştiremedim bu durumu ve keşke bu versiyonda hikaye yine kız karakterin ağzından yani Edythe tarafından anlatılsaydı diye düşündüm. Yazar Stephen Meyer önsözde 10. yıl için planlar yapılmaya başlandığında yeni bir kitap yazmaya zaman olmadığından bahsediyor. O yüzden belki bunu yapmak için yeterli vakti yoktu ama yıllar oldu yaa. Stephen Meyer'e sitemlerimi sunuyorum. (kendisinin ne kadar umrunda olur bilemem ama) Ne demek vakit yok. En son kitap çıktığından beri kaç yıl geçti. Midnight Sun'dan ümidini kesti artık insanlar kitap ortada yok. Neyse ben sitemlerime daha sonra devam ederim kitaptan bahsetmeye devam edeyim.

Kitabın ilk 250 sayfası neredeyse aynı sadece karakterlerin isimleri için word dosyasında düzenleye basmış sanırım yazar. Ortalarda bazı değişiklikler oluyor ve sonu değişmiş. Okumayı düşünenler için sürprizini kaçırmak istemem. yeni sonu aslında teorik olarak beğendim ama oluş şeklini beğenmedim. Edward ve Bella'dan o kadar uzaktı ki yeni bir versiyon değil de tamamen başka bir hikaye gibi geldi. Dönüşüm geçirirken Bella'nın başından ayrılmayan Edward nerdee Beau'nun başında o acılar çekerken gevezelik yapan Edythe nerde yanii. Adam acı çekiyo bilinci yerinde değil kız vır vır konuşuyor. Böyle bir şeyi Edward asla yapmazdı hikayenin bu kısmını çok saçma buldum. Ama böyle de olabilirdi düşüncesini sevdim. Diğer kitaplar için bu versiyon devam etmeyeceğine göre böyle bir son çok daha iyi olmuş bence.

Sonuç olarak yeniden Alacakaranlık dünyasına dönmek güzel oldu. Kitaptan beklentim daha fazlaydı ama kötü de değildi. E tabii bir Alacakaranlık değil ama olsunn :)



Not: İlgilenenler için Üsküdar Kitap Fuarı dün başladı. Ben dün fuarı gezdim oldukça da beğendim. Fırsatınız olursa uğramanızı öneririm.

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Crosley Pikap




Çok istediğim bir şeye sonunda kavuştum ve sizlerle de paylaşmak istedim. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz turuncu bebek artık benim :)

Gözümün nuru odamın baş köşesinde yerini aldı sonunda. Uzun zamandır bir plakçalarım olsun istiyordum zaten ama zirve noktası antikacılar pazarına gitmem oldu. Oradaki muhteşem plaklar ve pikapları görünce artık yeter dedim ve harekete geçtim.


Bir araştırma yaptım.çok fazla model ve marka var. Öncelikle karar vermek gereken şey eski ya da antika bir pikap mı alacaksınız yoksa yeni üretilmiş olanlardan mı. Ben antika olanları çok beğensem de yeni üretilmiş bir pikap aldım. hem rengi hemde bavul şeklinde olmasına vuruldum zaten.
İncelemek isteyenler şuradan Vakkorama'nın sitesine ulaşabilirler.



Hayalini kurduğunuz her şeye umarım siz de kavuşursunuz. Herkese mutlu hafta sonları.


28 Nisan 2016 Perşembe

Harry Potter Funko Pop Figürleri



Herkese Merhaba, 
Uzun zamandır bloga yazı yazamıyordum ama geri döndüm. Bahsetmek istediğim konu da çok eğlenceli. İnstagramda yabancı hesaplarda görüp bayıldığım Harry Potter Funko Pop figürlerine artık Türkiye'den de ulaşabiliyorsunuz. Ben yaklaşık 6 ay kadar önce aldım ama ancak bahsetme fırsatı buldum. şuradan adresinden ulaşabilirsiniz. Ben ön sipariş yapmıştım o yüzden beklemem gerekmişti ama şu an böyle bir sorun da yok.



Harry Potter dünyasına benim gibi düşkünlüğü olanlar için sadece bir oyuncak değil bunlar :)


Yabancı bloglarda Harry'nin Quidditch forması ve süpürgesiyle olan modelini de gördüm ama ondan Türkiye'de bulamadım maalesef.


Bende 3 karakter var. Gönül isterdi ki bütün karakterleri alayım ama bunlarla yetinmek zorunda kaldım. Yine de memnunum.


Özellikle Dumbledore figürünü çok beğendim. O minik gözlükleri uzun sakalıyla favorim.


'Mutluluk en karanlık zamanlarda bile vardır, yeter ki ışıkları açmayı unutma! '


Ve tabii ki R.I.P. Severus Snape...